TR EN DE AR
Randevu Formu

Pazartesi – Cuma 09:00 – 19:00
Cumartesi 09:00-16:00

Randevu talabiniz için sağ bölümdeki formu doldurak bize gönderiniz.

En kısa süre size dönüş yapacağız.

Teşekkür ederiz.

Randevu Formu
  • Güvenlik Kodu *

Çalışma Saatleri
Pazartesi – Cuma 09:00 – 19:00
Cumartesi 09:00-16:00
Varyap Meridian Grand Tower
Telefon
Whatsapp
Adres

Varyap Meridian Grand Tower A Blok

Barbaros Mah. Al Zambak Sok.No:2

d.16, d.17,d.18,d.19

34746 Batı Ataşehir İstanbul Türkiye

İletişim Formu
  • Güvenlik Kodu *

Çalışma Saatleri
Pazartesi – Cuma 09:00 – 19:00
Cumartesi 09:00-16:00
Ataşehir Klinik
Telefon
Whatsapp
Adres

Ataşehir

Ataşehir Bulvarı Atatürk Mah.

64 Ada Kamelya 2/3 D:1-2-4

Ataşehir İstanbul 34758

İletişim Formu
  • Güvenlik Kodu *

E-bülten'e üye olun!

Haberleri ilk duymak ister misiniz?

Dişçi Korkusu Korkunun Ötesi

Ağız ve diş sağlığı sektöründe çalışanların, iş yaşamları boyunca karşılaştıkları en büyük fizyolojik unsurun dental anksiyete, ya da halk deyişiyle, “dişçi korkusu” olduğunu söylemek herhalde abartı olmaz. Dental anksiyete, kişinin, diş hekimi muayenehanesiyle ilgili herhangi bir şey ya da sözle karşı karşıya geldiğinde ortaya çıkan kaygıdır. Genellikle fizyolojik, kavramsal ve davranışsal olarak ortaya çıkar. Dişçi korkusu olduğunu söyleyen kişiler, nabızlarının yükseldiğinden(fizyolojik), ağız sağlığıyla ilgili herhangi bir tedavinin çok ağrılı geçeceğini düşündüklerinden(kavramsal) ve diş hekimi randevularını erteleme eğilimlerinden(davranışsal) şikâyet edebilirler.

Yaygın dental anksiyete üzerinde son 50 yıldır yoğun olarak çalışılmakta. 1967’de başlayan bir çalışmada 2001’e kadar geçen 34 yılda aynı toplumdan seçilen (bu örnekte çalışmaya katılanlar ABD’den seçilmiştir) anksiyete sahibi kişilerin kaygı seviyeleri, Corah Dental Anksiyete Cetveli’ne göre şaşırtıcı şekilde birbirlerine yakın durumda. Diş tedavisini daha da konforlu hale getirmek için yapılan onca çalışmaya rağmen elde edilen sonuç, biraz hayal kırıklığı yaratıyor olabilir. Ancak başka ülkelerde yapılan benzer çalışmalar, anksiyeteyi azaltmaya yardımcı olan çabaların meyvesini verdiğini gösteriyor. Bu çabalar arasında koruyucu tedavi, lazer kullanımı, onarım için kullanılan yeni tip malzemeler, yazılı ve bilgisayar destekli bilgi sistemleri sayılabilir. Anksiyete seviyelerindeki düşüş, diş hekimliği mesleğinin önemli bir başarısı olarak kabul edilse de, son 50 yılda genel olarak kaygı duyan insan nüfusunda önemli bir artış da kaydedilmekte.

Yaygın Bir Sorun

Ne kadar iyimser olursak olalım, günümüzde yetişkin nüfusun ortalama yüzde 30’u halen diş hekimine gitmek gerektiğinde kendisini tedirgin hissediyor. Hollanda’da yapılan geniş çaplı bir araştırma, nüfusun yüzde 36’sının diş kliniğine gitmekten korktuğunu ortaya çıkardı. Diş kliniğinden randevu alan 5 hastadan biri randevusunu iptal etmese, tedirginlik o kadar da üzerinde duracak bir şey olmayabilirdi. Fakat üzerinde durmak gerekiyor çünkü dental anksiyete, sağlık hizmetlerinden uzak durmaya neden oluyor. Bu “durum” o kadar yaygın ki, ağız ve diş sağlığında çalışan meslek erbabının çoğu, basit kaygı yöntemlerini, meslektaşlarından, kimi eğitimlerden, gözlemlerinden ve klinik deneylerden öğreniyorlar. Fakat bazı hastaların tepkileri o kadar ileri düzeyde ki, sağlık personeli bu durumu standart yöntemlerle yönetemiyor veya kaygıyı azaltıcı çabaya girişmeyi göze alamıyor. Bu kişilerin oluşturduğu grup, “zor” olarak isimlendiriliyor ve bu da, hastanın, hissettiklerini kendi rızasıyla sunma şansı olduğu anlamına geliyor. Zor hasta, dilerse ağız ve diş sağlığı ekibinden özel ilgi ve fazladan mesai talep etme seçeneğine sahip. Fakat kanıtlar, bunun tam tersinin gerçekleştiğini gösteriyor. Anksiyetesi üst seviyedeki hastalar, çektikleri güçlüğü itiraf etmekten utanıyor ve eğer bir şekilde mümkünse, kendilerini zorlayarak koşullarla başa çıkmaya çalışmayı tercih ediyorlar. Hastanın korku ve kaygı seviyesi yükseldikçe, utanma hissi ve diş hekimi veya bununla ilgili herhangi bir şeyle yüzleşmeden kaçınma ihtiyacı da o oranda artıyor. Bu açıdan bakınca, dental anksiyetesi olmasına rağmen tedaviye katılan hastalarla, dental fobisi nedeniyle tedaviden kaçan hastaları ayırmak gerekiyor. Korkusu dolayısıyla tedaviden kaçan hastaların durumu, dental anksiyete kavramından ziyade, dental fobi ile açıklanabiliyor. Anksiyete sahibi hastalar, kaygılarını bir şekilde diş hekimliği deneyimleri ile bağdaştırırken, fobi sahibi olanlar için durum farklı. Onlar, ağız ve diş sağlığı dışındaki korkularını alıp, bu alana uyarlıyorlar. Ortaya çıkan nihai korku dayanılmaz boyutlara ulaşabiliyor ve hastalar da bu büyük korkunun kaynağı olan durumdan uzak durmayı tercih ediyorlar. Bu nedenle dental fobi, fizyolojik bozukluk belirtileri gösteren bambaşka bir durum olarak karşımıza çıkıyor ve böylesi hastalar da ikinci seviye bakıma yönlendirilmeye gereksinim duyabiliyorlar.

Korku Nasıl Gelişir?

Doğrudan travmatik bir diş tedavisi deneyimi. (Örneğin, ağrılı bir enjeksiyon veya bu konuda hassas olmayan bir hekim.)

Dolaylı travmatik bir deneyim. (Örneğin, aileden veya çevreden duyulan korkulu diş öyküleri.)

Doğrudan travmatik tıbbi deneyim. (Örneğin erken yaşta sancılı bir bademcik ameliyatı veya omur sakatlanması.)

Bu ve benzeri travmatik deneyimler, belirli koşullara göre, dental anksiyetenin gücü ve stabilitesi üzerinde etken olabiliyor. Bu unsurlar arasında, kişinin hassasiyeti (birden fazla zihinsel problemi olan veya dental anksiyete geliştirmeye daha yatkın genel anksiyete bozuklukları olan hastalar); deneyimin zamanlaması (Beş yaş altı gibi çok erken yaşta kötü bir diş hekimi veya genel sağlık deneyimi geçirmiş hastalar dental anksiyete geliştirmeye daha elverişlidir) sayılabilir.